20 Ocak 2015 Salı

Kışın Doğmak Zordur!






Eğer normal bir doğumla dünyaya geliyorsan sen seçmişsindir doğduğun o günü, o saati ne bir gün öncesi ne sonrası tamda o günü o saati seçmişsindir. O yüzden o gün tüm özel günlerden yılbaşından, sevgililer gününden, evlenme yıl dönümünden daha özeldir. Hatta en özel gündür insan hayatında. Çünkü kimsenin müdahalesi olmadan özgürce yaptığın ilk seçimdir. Kimbilir belki de bir daha hiç o kadar özgür olamayanlarımız, kendi seçimlerini yapamayanlarımız vardır aramızda..  Bu konuda bir çok şey söyleyebilirim o yüzden şimdilik özgürlük konusunu bir başka yazıma bırakıyorum.

Benim doğduğum gün Ankara'da o yılın en soğuk günü yaşanmış. Uzun uzun sancıların ardından gecenin 3 ünde gelmişim dünyaya.. O gece öyle şiddetli bir kar fırtınası çıkmış ki hastanenin camları bile kırılmış, canım annem hastane odasında tek başına üzerine paltosunu örtüp beni de o paltonun içine alarak geçirmiş geceyi.. Tek başınaymış çünkü kar ana yolları bile kapamış o gün ve babam hastaneye ancak sabah ulaşabilmiş. Güzel annem de sabaha kadar ağlamış..İşte böyle felaket gibi bir günde doğmuşum. Gel de Ocak ayını sev şimdi :)
Benim bütün öğrencilik hayatımda doğumgünlerim hep yarı yıl tatiline denk geldi, Çocukken okulda hiç kutlayamazdım doğumgünlerimi, kutlayan çocukları da hep kıskanırdım, o kadar üzülürdüm ki "anne neden beni kışın doğurdun" diye ona kızardım :) Her yıl kar esir alırdı doğumgünümü.. Özgürce yaptığım ilk tercihimi..

Çocukken oturduğumuz mahalle de Aralık'ta yağmaya başlayan kar ancak Nisan'ın ilk haftası tamamen kalkardı ortadan. Tabi artık son yıllarda kış eskisi gibi sert geçmiyor hatta belki yılda ancak 1 yada 2 hafta kar görebiliyoruz. Ama yine de ben kışı sevmiyorum. İstiyorum ki "yaz bitmesin"
Yani demem o ki ben kış aylarını hiç sevmem. Yazın içimi saran enerji kışın sanki uykuya yatar.  Kışın ölmek bile zordur. Kışın doğmayı seçebildiğim gibi tıpkı öleceğim günü de seçebilcek olsam güneşli bir yaz gününü seçerdim ;)


Ankaralılar için çok önemli bir yeri vardır Kuğulu Park'ın. Her mevsim harika olan bu park kar yağdığında da eşsiz bir güzelliğe bürünür.  Ankaralı olmayanlar için bir tavsiye benim gibi kar sevmiyor bile olsanız eğer Ankara'da kar yağışına denk gelirseniz Kuğulu Park'ı karlar içinde mutlaka görmelisiniz.

Yazın daha güzel olsa da kışın da Hayat Güzeldir!

12 Ocak 2015 Pazartesi

Venedik, Floransa, Roma


İtalya sanırım senin üzerine saatlerce konuşabilirim. Ben öyle çok tarih seven her taşın hikayesini merak eden biri değilimdir ama beni bile etkilemeyi başardı bu ülke. Eğer henüz gitmediyseniz mutlaka hemen bir fırsatını yaratıp gitmelisiniz. Ben geçtiğimiz Aralık ayında bir arkadaşımla gittim. Benim İtalya'ya ilk, arkadaşımın ise 3. gidişiydi neden 3. kez gitmek istediğini gezi İtalya'da geçirdiğim her saatte çok daha iyi anladım. Ayrıca eğer o yoğun turist kalabalığı içinde kaybolmak istemiyorsanız Aralık ayı bence bu tür geziler için çok ideal bir zaman hem christmas öncesi her yer ışıl ışıl ve çok canlı.
8 günlük italya seyehatine biz aşk şehri Venedik ile başladık.








Venedik özellikle maskeleri ve cam süslemeleri ile ilgi çeken bir şehir. Ancak akşam saatlerinde alışveriş yapabileceğiniz dükkanların bir çoğu kapanmış oluyor o yüzden mümkün olduğunca erken alışveriş yapmanızı tavsiye ederim. Önce gezeyim sonra uğrarım dediğiniz dükkanları dönüşte kapalı bulabiliyorsunuz.


Bizde Venedik'e gelmişken gondola binilmeden gidilmez diyenlerdendik. Yaz sezonunda kişi başı 25€ olan gondol fiyatı kış sezonunda şanşımıza 15€ ya düşmüştü. 6 kişilik gruplar halinde bir gondola binebiliyorsunuz. Kanalların içindeki yolculuğunuz yaklaşık olarak 20 dk sürüyor.


Ertesi gün Cenova yakınlarındaki  küçük bir sahil kasabası olan Portofinoya 2-3 saatliğine uğradık. Kış sezonu olduğu için etraf bomboştu, bence kesinlikle yazın gelinmeli buraya hatta denize girilmeli. "I found my love in Portofino" şarkısı da mutlaka bir kez de burda dinlenmeli. Gerçekten büyüleyici bir görüntüye sahip..
  

Daha sonra Floransa'ya geçiş yaptık. Floransa gerçekten yaşanılası bir şehir özellikle şehrin tertemiz olması çok dikkat çekiciydi. Bu şehir Arno Nehri etrafına kurulmuş. Floransa'da önemli sanat galerileri ve müzeler yer almakta. Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Dante bu şehrin en ünlü sanatçıları her köşede onlardan bir iz bulabiliyorsunuz.



Şehrin hemen hemen yer yerinde heykellere rastlayabilirsiniz. Bir çoğunun hikayesi var ama ben daha öncede dediğim gibi tarih anlatmaktan hoşlanmadığım için hikayelerini öğrenmeyi size bırakıyorum.


Chirstmas öncesi olduğu için Venedikte olduğu gibi Floransa'da da her yer ışıl ışıldı ve etraf çam ağaçları ile doluydu nerdeyse her meydanda devasal çam ağaçlarına rastlayabilirsiniz. Sizi bilmem ama süslü süslü çam ağaçlarını etrafta görmek beni çok mutlu etmişti :)


                                          (Floransa sokaklarından bir görüntü)





Ve Pisa Kulesini görmeden dönmek olmaz tabiki :) Bugüne kadar sayısız fotoğrafını gördüm Pisa'nın ama yakından görmek bir başka oluyormuş. Türkçe adıyla Mucizeler Meydanı'nda yer alan Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren yumuşak zemindeki çökme nedeniyle eğilmeye başlamış. Kulenin etrafındaki gözlerde hep aynı soru "Devrilmez dimi?"


Aralık ayında gitmemizin bir faydası da Pisa'nın hiç kalabalık olmaması oldu. Bu sayade rahat rahat gezebildik ancak buna rağmen etrafta bol miktarda Senegalli satıcı bulunuyor. Sürekli size birşeyler satmaya çalışıyorlar ve kurtulmak oldukça zor oluyor eğer almayacaksanız sakın bulaşmayın derim. Eğer alacaksınız ancak fiyatta anlaşamadıysanız da siz uzaklaştıkça arkanızdan "Akşam pazarı gel abla gel Mahmutpaşa'da yok böylesi" diye bağırıyorlar :) Gerçekten iyi türkçe öğrenmişler :)
Floransa'nın deri cenneti olduğunu belirtmekte fayda var. Şehir merkezinde yer alan sokaklara kurulu deri pazarlarından renk renk çanta ve cüzdan alabilirsiniz. Aldığınız üründe "Vera Pela" yazmasına özen gösterin bu yazı gerçek deri olduğunu gösteriyormuş.


Sanırım bugüne kadar yediğim en güzel tiramisuyu bu şehirde yedim :) Eğer vaktiniz olursa Caffe Gilli ye uğramadan dönmeyin. Hatta özellikle vakit ayırın ve erken saatlerde gidin derim ben. Biz  son bir tiramisu kaldığı için 3 kişi paylaşmak zorunda kalmıştık :)


Yalnız uyarmam gereken bir nokta var orta boy tiramisu eğer ayakta yerseniz 5 €, oturmak isterseniz masa içinde yanılmıyorsam 6 € ücret ödemeniz gerekmektedir. Yani toplamda 11€ ödemiş oluyorsunuz.  Biz ayakta yemeyi tercih etmiştik:)


 Ve sıra Roma'da
Roma nerden başlasam ki seni anlatmaya, anlatmakla bitiremem ki en iyisi gidin ve görün ne demek istediğimi anlayacaksınız :) Biz son 2 günümüzü Roma'da geçirdik. Roma tıpkı İstanbul gibi hemen hemen her milletten insanın bulunduğu bir şehir. Mesela Floransa çok düzenli bir şehirdi sanki hep tek tip insanlar görüyorsunuz ama Roma çok karışık çok hareketli ve çok canlı bir şehir. Bu şehirde gezilecek, görülecek o kadar çok yer var ki biz iki güne hepsini sığdıramadık tabi ki ancak belli başlı turistik yerlere gidebildik. Bence en güzeli Roma ya en az 3 gün ayırmak. Roma gittiğimiz diğer şehirler arasında iklim olarak en sıcak olanıydı Aralık ayında kısa kollu ile bile dolaşabildik İzmir gibi bir havası var diyebilirim. O yüzden bu şehir için çok kalın kıyafetler tercih etmenize gerek yok.



Biz Roma gezimize bir çok gösterinin yanı sıra ağırlıklı olarak gladyatör dövüşlerinin gerçekleştirildiği aynı zamanda Roma İmparatorluğu'nun sembolu olan arena yani Collesium ile başladık. Fotoğrafta görebildiğiniz gibi hava güneşli ve mükemmeldi :)

Collesium'dan sonra dünyanın en küçük ülkesine yani Vatikan'a doğru yola çıktık. Vatikan Roma'nın içinde katolik mezhebinin yönetim merkezi olan bir devlet. Şanşımıza Vatikanda'da hiç sıra beklemeden içeri hemencecik girdik. Normalde aşırı kalabalık olurmuş girmek için saatlerce sıra beklenirmiş ancak bizim gittiğimiz tarihten dolayı hiç sıra beklemedik ve içeride çok rahat uzun uzun gezebildik.

Vatikan'ın içi çok görkemli. İçeride yüksek sesle konuşmak yasak mümkün olduğunca herkes fısıldayarak konuşuyor. İçeride Papaların mezarlarının bulunduğu alanda mevcut. İngilizce ve İspanyolca olarak görevlilerden bilgi alabiliyorsunuz.


Fontana Di Trevi


"Fontana Di Trevi" yani türkçe adıyla Aşk Çeşmesi turistlerin en çok uğradıkları noktalardan birisi hem de şehrin merkezinde yer alıyor. Ne yazık ki biz gittiğimizde 1 yıl sürecek bir bakıma almışlardı.Turistlerin ziyaretine kapatmamışlar ama ancak iskelelerin üzerinden görebiliyorsunuz. Yine de içinde neredeyse hiç su olmayan boş havuza para atarak dileklerimizi diledik ama bakalım gerçekleşecek mi yani Roma'ya tekrar gidebilecek miyim:) 


Bir rivayete göre çeşmenin özelliği şuymuş: Eğer arkanız dönük bir şekilde sağ elinizde tuttuğunuz 1 adet bozuk parayı sol omzunuzun üzerinden atarsanız Romaya tekrar gelmeyi diliyorsunuz. Eğer elinizde ki 2 adet bozuk parayı atarsanız evleniyorsunuz, eğer 3 adet bozuk para atarsanız boşanıyorsunuz! demekmiş. Yani atarken dikkat edin. Herhangi bir kazaya sebep olmayın :) Tabi bazılarımızın attığı paralar geri sekebiliyor o ne anlama geliyor onu bilmiyorum :) Beraber gittiğim arkadaşımın attığı paralar sekerek bi şekilde geri ona ulaştı :) Tabi bu sekmenin nedeni çeşmenin etrafına kurulu iskeleden de olabilir :)  Atılan bozuk paraları Roma Belediyesi toplayarak ihtiyacı olanlara yardımda bulunuyormuş.






Gecesi ayrı gündüzü ayrı "Piazza Di Spagna" Yani İspanyol Merdivenleri.. Bu ismin verilmesinin nedeni İspanya Konsolosluğu'nun bu meydanın hemen yakınında bulunmasından kaynaklanıyormuş. Bu merdivenlerde oturup sohbet edebilir birşeyler içerek etrafı seyredebilirsiniz.
Akşamları sokakta müzik yapanları da burda oturup dinlemek ayrı bir keyifli oluyor:)


Roma'da son olarak bünyesinde görkemli heykeller barındırmakta olan Vittoriano Zafer Anıtını gezdikten sonra kendimizi Roma sokaklarına alışveriş için attık :)
Roma'da ki son sabahımızda uçağımız öğleden sonra olduğu için Nemi köyü'ne gittik. Bu köy bana Abant'ı andırdı tertemiz havası var ve her yer yeşillikler içinde. Bu civarda Papa'ların evleri de bulunmaktaymış.




Son olarak İtalya'dan yemeden, içmeden dönmemeniz gereken lezzetleri bir araya topladım. Eminim pizza ve makarnayı mutlaka deneyeceksinizdir. Ancak Floransa usülü dana bifteği de mutlaka tatmanızı ve sipariş verirken iyi pişmiş demenizi öneririm çünkü gerçekten çok az pişmiş getirebiliyorlar. Ve bu lezzetlerin yanında chiantinizide sipariş etmeyi unutmayın :)  Aperatif yiyeceklerle beraber prosecco da tercih edebilirsiniz. İtalya'da dondurmanın mükemmel olduğunu zaten hepiniz duymuşsunuzdur her yerde yiyebilirsiniz çünkü hepsi çok güzel ama yolunuz San Gimignano ya düşerse "The Best İce Cream in The World" seçilen Gelateria' da dondurma yemeden dönmeyin derim. Hatta sırf dondurma yemek için bile gidebilirsiniz :) Tıpkı Roma'da ki Nemi köyünden ne kadar tok olursanız olun orman meyvelerinden yapılan turtayı yemeden dönmeyeceğiniz gibi :)
Hayat güzeldir! Gezince daha da güzeldir. Herkese bol bol gezmeler ;)


7 Ocak 2015 Çarşamba

Buyrun Kızıl Ötesi'ne :)

Merhaba :)

Ben de blog dünyasına sonunda adımımı atmış bulunmaktayım. Bu benim ilk blogum ve paylaştığım ilk yazım. Aslında çok çok uzun yıllar önce  yazmaya başlamıştım ancak paylaşmaya yeni bir yıl ile birlikte karar verdim. Yani bu blog benim kendime yeni yıl hediyem :)

Herşeyi derin bir tutku ile heves eden sonra da çabuk sıkılan biri olduğumdan ne kadar sıklıkta , hangi konularda yazacağım,  hiç bilmiyorum. Muhtemelen kafama estikçe yazacağım, belirli bir düzen olmayacak, yaz aylarında ise zaman bulamayıp, bu blogu tamamen unuttuğum hiç yazmadığım aylar olacak. Ama şimdilik hevesim geçene kadar buralardayım;)

Aslında blogumun adını  "Calimero'nun Dünyası" olarak düşünmüştüm.  O yüzden neden bu adını tercih ettiğimi anlatmakla başlayayım.

Aslen İtalyan orijinli olan "Kalimero", Toni Pagot ve Nino Pagot'un eserinden uyarlanmıştır. Yeni doğmuş, kabuğunun yarısını kafasında taşıyan ve sürekli uçma hayalleri kuran aynı zamanda başını belaya sokan siyah bir civcivin maceralarını anlatmaktadır. 80'li yıllarda gösterimde olan çizgi filmdir. 

Benim Calimero ile kendimi özdeştirmem ise; başımı belaya sokup sonra da "Ama bu haksızlık, öyle değil mi?" repliğini farkında olmadan sıkça kullanmamla başladı. Bir gün çok sevdiğim bir arkadaşımın kahkahalar içinde aynı "Calimero gibisin" demesiyle çocukken severek izlediğim bu sevimli civcivi kendi dünyamın bir parçası haline getirdim :)

Ama bu isimden sıkıldım ve "kızıl ötesi" ni kullanmaya karar verdim. Çabuk sıkıldığımı söylemişmiydim :) 

Şimdi buyrun Kızıl Ötesi'ne...

Hayata dair aklımda ne varsa isterseniz okuyun, isterseniz yorum yazın, isterseniz itiraz edin.

Unutmayın her ne kadar haksızlıklarda olsa "Hayat Güzeldir!"