5 Şubat 2015 Perşembe

Güney Fransa, Cannes, Nice, Monaco, Montecarlo







Güney Fransa gezisi çok kısa bir zamanda çok hızlı bir şekilde gerçekleştirdiğim şahane bir gezi oldu benim için. İtalyaya kadar gelmişken buralara uğramadan dönülmez diyerek ve sabah çok ama çok erken kalkarak 1 güne Cannes, Nice, Monaco ve Montecarloyu sığdırdım. Ama bence siz doya doya gezin bu kadar hızlı gerçekten çok yorucu oluyor. Benim gittiğim dönem deniz sezonu değildi. O yüzden bol bol yürüdük ve çevre gezilerini yaptık. Eğer deniz sezonunda gidicekseniz dolu dolu geçireceğiniz 3-4 gün bu bölge için yeterli olacaktır. Cannes, Nice, Eze, Monaco, Montecarlo aynı sahil şeridinde yer alan birbirine çok yakın yerler.  Bir bölgeden diğerine otobüsle yaklaşık olarak yarım saatlik yolculuklarla geçmeniz mümkün bu anlamda ulaşım konusunda bir sıkıntı yaşamıyorsunuz.
Biz daha ekonomik olması açısından Cenova'da konakladık ama bunu kesinlikle tavsiye etmiyorum çünkü hiç güvenli bir şehir değil. Özellikle akşam saatlerinde labirente girmişsiniz hissi veren dar sokaklarda rahat rahat gezemiyorsunuz. Ana yola ulaşmak hedefiniz ama bir türlü labirentten çıkamıyorsunuz. Bu esnada sürekli sizi izleyen insanlarla karşılaşıyorsunuz ve çantanıza sıkı sıkı sarılmanız gerekiyor çünkü Cenova turistlerin pasaportlarının en çok çalındığı şehirmiş.  Kaybolduğunuzda karşılaştığınız 10 kişiden ancak biri yardım ediyor. Öyle ki kalan 9 kişi yüzünüze bile bakmıyor, acaba ben hayaletmiyim beni görmüyorlar mı, duymuyorlar mı diye kendinizden şüphe edebiliyorsunuz. İşte böyle Cenova hakkında kısaca bir bilgi verdikten sonra şimdi geçebilirim Güney Fransa gezimize...

Cannes


Biz gezimize Cannes ile başladık. Bir tarafta lüks oteller, lüks restoranlar ve kafeler, dünyaca ünlü pahalı markaları barındıran mağazalar yer alırken diğer tarafta şahane bir deniz ve kadife gibi bir kumsal yer alıyor. Yol boyunca da devasal palmiye ağaçlarının arasından geçiyorsunuz. İnanılmaz şık bir şehir etrafta tüm asaleti ile yürüyen Fransızları, daha önce belkide hiç görmediğiniz arabaları, lüks yatları görünce kendinizi tamamen bir başka dünyada hissediyorsunuz. Şimdilerde lüks denince akla ilk gelen yerlerden biri olsa dahi şehrin doğal güzelliklerini es geçmemek lazım.


Ben gezerken çok merak ettim nasıl olmuşta Cannes dünya jet sosyetesinin gözbebeği olmuş diye ve biraz araştırma yaptım. Meğer Cannes çok çok önceleri Fransızların balıkçılıkla geçimini sağladıkları bir yermiş. Zamanla buranın doğal güzelliklerinden büyülenen İngilizler yazlık yaptırmaya başlamışlar. Böyle böyle Cannes'ın iklimi, doğal güzelliği dillere destan olurken bu şehirde yavaş yavaş zenginleşmeye başlamış. Ve günlerden bir gün Coco Chanel'in bu sahillere gelip poz vermesiyle Cannes ününe ün katmış. Gel zaman git zaman ünlülerin, zenginlerin en uğrak yeri olmuş. Üstüne bir de film festivalinin yapılacağı şehir seçilmiş. İşte böyle ünlenmiş, zenginleşmiş bu şehir.

Cannes Film Festvali’nin düzenlendiği salon şehrin tam ortasında yer alıyor. Bu binanın biraz ilerisinde ünlülerin el izleri yer alıyor. Ekranlarda oldukça görkemli gözüken o kırmızı halı da tabi ki bizde yürümeden dönmedik. Bu binadan biraz ilerleyince hemen sahile ulaşıyorsunuz.
Daha Monaco ve Montecarlo'ya gitmediğimiz için Cannes'ta gördüklerimizin aslında hiçbirşey olduğunu şıklığın tanımını Montecarloda tekrar yapmamız gerektiğini henüz bilmiyorduk.

Nice



Cannes' dan Nice'e yaklaşık yarım saatlik otobüs yolculuğu sonrası geçiş yaptık. Cannes'ın kordon boyu kum olan plajına karşılık Nice'in plajı tamamen taşlardan oluşuyor. Nice yüzlerce otelin yer aldığı tam bir sahil şehri.  Biz deniz sezonunda gitmediğimiz için denize giremedik bunun yerine yazın nasıl olcağını tahmin etmekte zorlanmayacağımız adım atılması mümkün olmayan plajlarında yürüyüş yaptık. Aslında Nice'de gezip görecek çok bir şey yok.



Burda etkilendiğim, şaşırdığım hiç bir şey olmadı. Sadece Nice'i görmek beni mutlu etti ama mutlaka görmeden gelmeyin diyebilceğim aklımda kalan hiçbirşey yok burda. Yürüyerek Fransız evlerini ve sahili gezebilirsiniz. Bu esnada neden bu evlerden biri benim değil diye iç geçirebilirsiniz :) Plajların arkasında restoranların, cafelerin olduğu  bir cadde yer alıyor burda yer alan cafe ve restoranlarda vakit geçirip, kahve içerek sokağı izlemek oldukça huzurlu ve keyifli.

Şehirdeki mimari yapı benim hayli dikkatimi çekmişti

Nice meydanda ünlü çiçek pazarı kuruluyor. Ancak biz çiçek pazarını göremedik çünkü bizim gittiğimiz gün çiçek pazarının yerine 2. el eşya pazarı kurulmuştu. Yalnız bizim 2. el pazarlarımız gibi düşünmeyin çoğunluğu antika olan ev eşyaları satılıyor. Dünyaca ünlü markaların çantalarının 2. elinin bile 600 euroya satıldığı bir pazar dolayısıyla alışveriş yapmamız çokta mümkün olmadı.

Nice ve Cannes aslında gezilecek değil tam anlamıyla yaşanacak bölgeler.
                                
 
Monaco
Nice'den sonra Monoca ya gitmek üzere yola çıktık. Yol üstünde yer alan Eze köyünü gezmek için yeterli vaktimiz olmadı, zaten bu kadarı bile bir güne sığdırmamız mucizeydi :) Yol üzerinde Eze'de parfüm fabrikasını görünce uğramadan edemedik. Burdan organik Fransız parfümlerimizi alarak yolumuza devam ettik. Biraz pahalı olsa da bence verdiğiniz paraya değiyor kalıcı ve güzel kokular.

Eze'den yaklaşık 5-10 dk kadar kısa süren bir yolculuktan sonra artık Monocadayız :)
Monaco, Vatikan'dan sonra dünyanın en küçük 2. şehir-devleti burda prensliğe ait bir yapı var. Yüzölçüm olarak inanılmaz küçük bir yer hepi topu küçük bir ilçe kadar. Çok küçük olmasına rağmen adamlar bütün taşı toprağı değerlendirmişler. Her yerde binalar yer alıyor. Burda bütün yapılar çok lüks. Eski ya da bakımsız tek bir yer bile göremedim. Hangi işi yapıyor olursa olsun herkes mi zengin herkes mi aynı şıklıktaki evlerde yaşıyor bu ülkede diye düşünmemek mümkün değil. Çünkü bütün evler şahane!

Haksızlık etmek istemem ama Prenslik sarayı hayal ettiğimden çok daha küçük. İnsan saray denilince oldukça görkemli bir yapı bekliyor karşısında ama burası hayallerimizde ki gibi saraylardan değil. Şehir bu kadar ihtişamlı iken sarayın oldukça sade olması insanı şaşırtıyor. Fakat sarayın etrafından manzarayı mutlaka seyretmelisiniz gerçekten büyüleyici bir manzara ile karşılaşacaksınız.
 Montecarlo


Monoca'nun hemen yanıbaşında Montecarlo yer alıyor. Ve işte tam anlamıyla lüksün, zenginliğin başkentindeyiz. Yok yok lüks dememeliyim başka bir kelime bulmalıyım. Eğer Cannes'ı lüks olarak tanımladıysam Montecarlo lüksünde ötesinde bir tanımı hakediyor!


Ünlü mağazaların yer alığı sokak
Cannes'ta gördüğümüz arabalar yatlar daha başlangıçmış. Cannes'ta başka bir dünyadayım galiba demiştim ama meğer acele etmişim bunu söylemek için, asıl tam da Montecarlo'da başka bir dünyadan gelmişsiniz hissine kapılıyorsunuz. Gerçekten abartmıyorum tamamen bambaşka bir yer burası insanlar o kadar şık ki bunu gitmeden önce bildiğim için kıyafetlerime özen gösterip gitmiş olduğum halde kendimi çok özensiz hissettim. Casinolar ve lüks mağazalarla dolu etraf. Burda lüksü, zenginliği hissetmemek mümkün değil.


Casino

Casinoların önündeki özel olarak üretilmiş Ferrari, Rolls Royce, Bentley ve Porchelerı bir arada görünce kendinizi lüks otomobiller satan bir galeride hissediyorsunuz. Oynamasanız bile Casino Monte Carlo'ya girmenizi tavsiye ederim. Gelmişken içeriyide bir görün. En şık kıyafetlerinizi giyip Montecarlo'da bir gece mutlaka geçirmelisiniz.





Son olarak neler yiyelim derseniz tabiki de deniz ürünleri yemelisiniz Fransız Riveria sının her yerinde yiyebilirsiniz. Özellikle cafe ya da restroran adı belirtemeyeceğim çünkü bende çok fikrim olmadan hemde hızlı hızlı gezmekten dışardan hangisi gözüme hoş göründüyse ona girdim. Çokta farklı ya da özel bişey tatmadım açıkçası. Fiyatlarda Avrupa standartlarından bir tık daha yüksek yaklaşık olarak 20-50 euro arasına güzel bir yemek yiyebilirsiniz.  Fransa şarapları ile ünlü, cafelerde kahveden daha ucuza şarap bulabiliyorsunuz.

Bol gezmeler, hayat güzeldir!